Sonbahar mevsiminde bir gün bir yaprak uçuyormuş o yaprak turuncu ve sarımsıymış. Sonra yere konmuş ve gökyüzüyle göz göze gelmiş. Rüzgara beni uçur demiş. Rüzgar ben yapamam, onu Allah yapabilir demiş. Rüzgar; ama Allah yaptırırsa seni uçurabilirim demiş. Yaprak çok sevinmiş. Yaprak rüzgara demiş ki sen bütün uçabilen şeyleri uçurabilir misin? Rüzgar evet demiş. Rüzgar; şimdi vakti yaprak arkadaşım hadi şimdi seni uçurayım demiş. Yaprak çok sevinmiş, mutlu mutlu uçmuşlar. Sonra rüzgar yaprağı yuvasına götürmüş.
Yaprağın evinin adı da allı kiraz ağacı imiş bu seferde ağaç ile yaprak konuşmaya başlamışlar. Şunu konuşuyorlarmış: yaprak demiş ki; sen ne zaman meyve vereceksin? Ağaç ,yaz ve ilk baharda meyve veriyorum demiş. Ağaç yaprağa sormuş senin başka renklerin ne? Yaprakta kırmızı kahverengi ve daha çok rengim var demiş. Yaprak sormuş peki senin ne renklerin var demiş ağaç şunu söylemiş yaprak arkadaş zaten bende yaprak olduğu için seninle aynı renklerim var demiş. Yaprak ben bunu bilmiyordum demiş, söylediğin için teşekkür ederim demiş. Ağaçta rica ederim demiş. Sonra aylar geçmiş ve ağacın meyve verme mevsimi gelmiş yaprak zaten gitmişti.
Ağaç meyve vermiş, meyveler toplanmış, insanlarda yüzler gülmüştü. Ağaç ve yaprak işlerini yapmanın gururu ile yine baş başa kalmışlardı. Yaprak sayesinde meyve gölgede kalmış, ağaçta rahat ve serin bir şekilde meyveyi yetiştirmişti. Mevsimlerden yine sonbahar gelince yaprak yine rüzgarla olan yolcuğuna çıkmış, bir banka denk gelmiş ve yaprağın hiç konuşacak kimsesi kalmamış ve yaprak gittikçe solmuş bir sonraki ağaçlar ve yapraklar yeşermesi için toprakta kaybolmuş.